Sinema,bir asrı henüz tamamlamış bir sanat olmakla birlikte; 20.yüzyılın getirdiği tarihsel dönüşümler sinemayı da etkilemiş ve bugünkü konumuna getirmiştir.Sinema görselliğinin de etkisiyle insanlar tarafından kabul gören bir sanat dalı durumuna gelmiştir. Dünya Savaşlarının yaşandığı ,devrimlerin olduğu,dünyada dengelerin değiştiği 20.yüzyılda sinema da diğer sanat dallarında olduğu gibi bu durumdan nasibini almıştır.Tabiri caizse sinema sanatı doğuşuyla beraber büyük bir yangının içine düşmüştü diyebiliriz.Bu da kaçınılmaz olarak sinemanın kendi içerisindeki dönüşümünün dünyadaki değişimlerle paralel olarak gerçekleşmesini sağlamıştır.
Sinema kimi dönem gündelik hayattan kaçış anlamı taşımıştır.Bunun ilk örnekleri ABD’de 1900 ‘lerin başlarında görülür.“Hollywood” adıyla bildiğimiz büyük endüstrinin temelleri o yıllarda atılmıştı.İnsanları tasalarından kurtarmak,eğlendirmek için sinema önemli bir araçtı.”Nickelodeon” adı verilen devasa salonlarda gösterilen filmlere halkın büyük ilgisi sayesinde ABD’li yatırımcılar bu işe büyük paralar yatırdı ve sektör gelişti, serpildi, bugünkü halini aldı.
Şüphesizdir ki,sinemanın gelişimi her zaman içinden çıktığı toplumun siyasi ve sosyal yapısıyla ve bu yapının iç dinamikleriyle ilintili olmuştur.Ancak bu durum en belirgin olarak Rus Sineması’nda gözlenmiştir.
Birinci Dünya Savaşının sona ermesinden bir yıl sonra gerçekleşen “Ekim Devrimi” , Çarlık Rusya’sının ardından ülkede bambaşka bir yönetim demekti.Bu değişim gündelik hayattan başlayarak kendisini hissettiriyordu ve yaşananlardan sinema da doğal olarak nasibini aldı.
Devrim öncesi Rusya’sında sınırlı sayıda üretilen filmler edebiyat ve tiyatro uyarlamalarından oluşuyordu.Çarlık yönetiminin baskısı yüzünden doğaüstü öyküler ve sıradan komediler filmlere konu olabiliyordu ancak.
Ekim Devrimiyle birlikte sinema sanatı Sovyet Rusya’da önem kazanmaya başladı.Lenin,sinemaya bütün sanatlar içinde en önemli yeri verdi.Sinema alanı tamamen Devlet Eğitim Komisyonu’nun eline geçti..İlk Sinema Enstitüsü Sovyet Rusya’da kuruldu.Sinema, “devrim” in en önemli propaganda araçlarından birisi haline gelmişti.Devrim öncesi film içerikleriyle yeni çekilenler arasındaki hızlı değişim çok rahat ayırtedilebiliyordu.Ekim Devrimi Rus Sineması’na birçok yeniliği de beraberinde getirdi.Birçok oyuncu,yönetmen ve teknik eleman Avrupa ve Amerika’ya giderek sinema üzerine eğitim aldılar.İç savaş ve buna bağlı ekonomik problemlere rağmen yeni bir sinema anlayışı ve endüstrisinin yaratılması için çalışmalar yapılıyordu.
“Sovyet Biçimciliği” ya da diğer adıyla “Sovyet Toplumcu Sineması” kısa sürede gelişen bir estetik olmuştur.Devrim sonrası ilk çalışmalar henüz olgunlaşmamış filmler olurken,özellikle 1924 – 1929 arasındaki yapımlar “Sessiz Sinema “ döneminde sinemanın gelişimine büyük katkı yapmıştır.Yenilikçi bazı yönetmenler kurguya verdikleri önemle , geliştirdikleri montaj teknikleriyle, ortaya attıkları kuramlarla ve bunları uygulamadaki becerileriyle sinema sanatının günümüze gelmesinde büyük öneme sahiptirler.Genç Sovyet sinemacılardan Lev Kuleshov,Sergei Eisenstein,Vsevolod Pudovkin ve Dziga Vertov film sanatının temeline kurguyu yerleştirdiler.Bu görüşlerini destekleyen yapıtlarında da sessiz sinema döneminde görsel anlatımın zenginliğini başarıyla kullandılar.
Kuleshov Sinema Enstitüsü’nde aldığı sinema eğitimi sırasında yaptığı kurgu denemelerinde bir çekimin ardından geleni nasıl etkilediğini gösterdi;aktör Majukin’in yakın plan baş çekimini,dumanı tüten bir kase çorba,oyun oynayan neşeli bir çocuk ve tabutun içinde yatan ölmüş bir kadınla birleştirdi.Aynı ifadesiz baş çekiminde Majukin’in ilkinde iştahlı,ikincisinde neşeli,üçüncüsünde kederli olarak algılanabildiğini gösterdi.Kuleshov, bu denemelerini “Bağlantısal Kurgu” adıyla kuramlaştırdı. Kuleşov için montaj, pozların birbirine yapıştırılmasından çok, sanatsal bir düşünce tarzıdır. Lev Kuleşov ilk defa "montaj" kelimesini Vestnik Kinematografi (Sinema Haberleri) dergisinde, "Sinemada Sanatçının Görevleri" adlı makalesinde kullanmıştır;
"Üzerine harfler yazılarak dağıtılmış ayrı küpleri bir araya getirerek, kelime veya cümle kuran çocukların yaptığı gibi, yönetmen de filmi yapmak için ayrı, birbirleriyle ilgisi olmayan, farklı an ve günlerde çekilmiş parçaları bir araya getirerek, dağınık pozları en uygun, anlamlı, eksiksiz ve düzenli bir şekilde sıralamalıdır. Bu da filmin montajını anlatan en basit, en ilkel şemadır..."
ABD’li yönetmen Griffith gibi yaşamı boyunca az sayıda film çekebilen Eisenstein, algılama psikolojisi ile Marksist diyalektiği birleştiren bir kurgu kuramı geliştirdi ve uyguladı.Eisenstein, kendi kuramını , çekimleri birbirine bağlamaktan çok çarpıştırma üzerine geliştirdi.Sovyet Sinemasının en önemli yönetmeni kabul edilen Eisenstein “Potemkin Zırhlısı” filmiyle Dünya Sineması’nda kendine çok önemli bir yer edindi.Tüm zamanların en iyi propaganda filmlerinden sayılan “Potemkin Zırhlısı” “1905 Bolşevik İhtilali”nin yıldönümü kutlamaları için, ısmarlanan filmlerdendir.Eisenstein o zaman yirmi beş yaşındadır ve bu filmi o gerçekleştirmiştir.Yönetmen’in başyapıtıdır.Filmdeki çarpıcı sahneler kurguyla elde edilmiştir.
“İnsanın kafasında canlandırdığı görüntüye hayat vermek…Oyuncunun oyunu,montajın ritmi,çekimin plastik yapısı,müzik,ses,gürültü,mizansen ve birbirine giren hareketlerin karşılıklı oyunları,renk ve diyalogların kompozisyonları…Başarılı bir filmde bütün bunlar birbirine kaynaşarak tek bir bütün meydana getirir…”(S.M. Eisenstein)
Pudovkin ise Eisenstein gibi diyalektik çatışmaya değil anlamsal bağlantıya dayanan bir kurgu anlayışını savunuyordu.Eisenstein’in konulara dışarıdan bakması karşın Pudovkin içerden bakmayı tercih etti.Kişilerin ruhsal durumları onun için önemliydi.
“Filmin estetik temeli kurgudur…Kurgu,gerçek yaşantının olayları arasında mevcut bağların,mümkün olan bütün yöntemler uygulanarak,her yönünün ortaya çıkarılması ve bunların filmde gösterilmesidir.Bu nedenle kurgu,yönetmenin kültür düzeyini belirtmekte ve onu hayatı sadece tanımaya değil yorumlamaya da zorlamaktadır.”(Pudovkin)
Dönemin bir başka önemli sinemacısı, görüntülerinin resimsel kusursuzluğu, şiirselliği ve doğallığıyla dikkati çeken Aleksandr Dovjenko'ydu. Dziga Vertov ise kurmaca sinemaya karşı çıkarak belgesel görüntülerin düzenlenmesine dayanan Kino-Glaz(Sinema-Göz) kuramını ortaya attı ve bu görüşü doğrultusunda, Kino-Pravda (Sinema-Gerçek) adı verilen ve gerçeği olduğu gibi saptayan bir dizi film çekti.
Netice itibarıyla bir döneme damgasını vurmuş olan Sovyet sinemacılar propaganda filmleriyle öne çıkmaktaydılar.Bu propaganda filmleri sayesinde geliştirdikleri teknikler ve film montajına kattıkları yeniliklerse tüm dünyadaki sinemacıları etkiledi ve sinema sanatına büyük katkı yaptı. Kurgunun başlı başına “Kuram” olarak geliştirilmesi; kurgunun, seyirciyi belli bir sonuca doğru yöneltme gücünü kazanması; görüntü, görüntü içeriği ve kurgu arasında ayrılmaz bir bağ meydana getirilmesi Sovyet yönetmenlerin sessiz sinema dönemine sağladığı en önemli katkılar olarak göze çarpmaktadır.
2009
KAYNAKÇA
Ege ü. İletişim Fak. Dünya Sinema Tarihi Dersi Tekzirleri
Devrim Sineması-Luda,Jean Schnitzer,Marcel Martin-Öteki yayınevi,Ankara 1993çev:Osman Akınhay
Sol Dergisi sayı 241 sh:70-74
www.kameraarkasi.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder